ABD-İsrail-Kürdistan Üçgeni!
Körfez Savaşı 1991’den itibaren Kürdler ABD ve İsrail arasında çıkarlar gereği bir “ittifak” oluşmuştur. ABD İsrail, İsrail’de ABD demektir. Israil’in “dostu” olan dolayısıyla ABD’nin de en sadık dostudur.
İsrail ve ABD dünyanın en önde gelen gelişmiş ülkeleridir. Kürdler elbette ki serbest piyasa ekonomisi gereği bu ülkeler ile partnerlik içindedirler. Aslında ben bu “dostluk” lafını pek sevmiyorum, çünkü iş dünyasında dostluk değil, değiş-tokuş, alış-veriş vardır. Oturduğunuz bir masada kârlı veya zararlı çıkmanız tamimiyle size bağlı olan bir şeydir. Ayrıca ABD ve Israil Kürdlerin babasının oğlu değil, onlar Kürdleri güzel kaşı ve gözü için sevmiyor, ilk etapta çıkarlarını düşündükleri için bir partnerlik vardır. Yani el eli yıkar, el döner yüzü yıkar misali bu ülkeler birbirine yardım ederek gelişiyorlar.
Şimdi Kürdler dünyanın en gelişmiş bu ülkeleriyle is yapmayacakta kiminle is yapacaktır? Bütün dünya ülkeleri ABD ve İsrail ile sıkı-fıkı ilişki içerisinde olunca kimse bir şey demiyor, Kürdler bunu yapınca kıyamet kopuyor. Neden?
Ben hatta çıkarlarım için Marx’ın dediği gibi Şeytan ile de işbirliğine hazırım. Yani ben bir Kürd olarak çıkarlarımın doğrultusunda, hata sömürge devletleriyle de, -örneğin ekonomik işbirliği gibi- hiçbir engel görmüyorum. Siyaset başka, ekonomi, alış-veriş, değiş-tokuş, yani “ekonomik-pazar” başka.
Bu bağlamda Güney Kürdlerinin TC ile işbirliğine gitmesini ben şahıs olarak çok doğal ve normal karşılıyorum, hatta bunun daha da geliştirilmesini istiyorum, fakat Güneylilerin parlamentoda içecek suyunu, çikletini bile Türkiye’den ithalat etmesi çok kötüdür. Yerli mal neden üretilmiyor ki, sömürgecilerden bu basit şeyler bile ithalat ediliyor? Ayrı bir konu!
Kürdlerin ABD ve İsrail ile ilişkileri çok daha gerilere gitmektedir.
Mele Mustafa Barzani öyle ileri gitmişti ki; “ABD’nin 51 eyaleti olmaya hazırım!” demişti.
ABD’nin ilk yardımının Kürdlere ulaşmasıyla Barzani’nin morali örneğin çok yükseliyor. Barzani dünyanın en büyük gücünün arkasında olmasıyla güvenini duyuruyordu. Barzani hatta ABD bizi kurtlar karsısında koruyacak olursa, Amerikan politikalarına göre hareket etmeye hazırım demişti. Yeterli destek alabilirsek Kerkük’teki petrol yataklarını ele geçirebilir ve bu yatakların işletilmesini ABD petrol firmalarına veririz diyordu. ABD’nin sonradan Şah Pehlevi ile birlikte kendisini arkadan hançerleyeceğini bilmiyordu.
Mele Mustafa Barzani, ABD ve İsrail üzerine çok yazı bulunduğu için ben burada sadece kısaca değinmek istiyorum… Orta Doğu’da politika yapmak her kesin karı değildir. Orta Doğu’da politika yapmak için cambaz, tekniksel/politiksel “mükemmel” olmak lazımdır. Uluslararası ilişkiler elbette ki çok çok önemlidir. Kissinger Barzani’nin kendisine gönderdiği bir mektuba cevaben biz sosyal yardım kurumu değiliz demişti zaten. Barzani’nin biz “dostlarımız” tarafından yıkıldık, böyle olduğunu bilseydim ben ABD’ye güvenmezdim diyordu sonradan. Tabi ABD yukarıda da belirttiğim gibi Kürdlerin babasının oğlu değildi ve çıkarlarını düşünüyordu. Ama ABD Kürdlerin bağımsızlığına da karşı değildi. Kürdistan’ı işgal eden Araplar, Farslar ve Türklerden başka dünyanın hiçbir devleti Kürdlerin özgürlüğüne ve bağımsızlığına karşı olamazdı. Barzani’nin Nixon – Kissinger’e, daha sonra Başkan Jimi Carter’a, yazdığı mektupları okuyunca benim içim ağladı. Kürdler mazlum bir halktı, ABD ve İsrail insanlık adına dört tarafı düşman ile çevrili Kürdleri yalnız bırakmamalıydılar diyorum kendi kendime ama hayıflanmak değil, geleceği geçmişten öğrenerek daha iyi, daha mükemmel nakış etmek gerekiyor. Kürdler de anladılar ki, Amerika’nın ittifaklarına güven olmaz. Kürdler bunu 1991’de Irak’ta ABD Saddam Hüseyin’i iktidarda bırakıp onlara ikinci defa ihanet ettiğinde zaten öğrenmişti.
Self-Determination 1. Dünya Savaşı’ndan sonra Woodrow Wilson’ın 14 noktalı bildirisiyle halklar arasında barışı sağlamak için devreye girmiş ve bir halkın kendi kaderini kendisi tayin etmeye denilmişti. Sevr Antlaşmasıyla Kürdlerin bağımsızlığı da kısmen tanınmıştı. Sonra lanetli Lozan Antlaşması devreye giriyor ve Kürdlerin temsil edilmediği bugünkü durum ortaya çıkıyor.
ABD ve Kürdler arasında 1920′den 1972′ye kadar ilişkiler kesiktir. Mahmud Osman’ın anlattığına göre ABD ile Kürdlerin teması 1972′de baslar. Temaslar gizlidir ve siyasi nitelik taşımıyor. Bu nedenle CIA Kürdlerle açık görüşmüyor. ABD’nin Kürdlere yanaşmasının nedeni ise Irak’ın Sovyetler Birliği ile yaptığı Dostluk Paktı’dır.
Diğer yandan Barzani ailesinin Yahudi asıllı olduğu söylentiler arasındadır. Doğru veya yanlışlığı bir kenara, tarihte Kürdlere en çok yardım eden Yahudilerdir. Geçenlerde bir arkadaş bana Kürdlerin Yahudilere pek güvenmemesi gerektiğini söyledi. Ben örneğin Yahudilere gözü kapalı, saf olduğumdan değil, Yahudilerin ve ABD’nin çıkarlarının körfez savaşından beri Kürdlerle tamamen örtüştüğü için bir “partnerlik” olduğunu düşünüyorum. Ama güvenmek ayrı bir şey! Yasadığımız dünyada insanların annesine, babasına ve kardeşlerine güvenmediği bir yerde ben ABD ve Israil’le neden güveneyim? ABD kendi ülkesinin çıkarı için her şeyi yapmaya hazır bir ülkedir ve Kürdleri -çıkarlarına ters gelirse- her an terk edebilirler. Tabi bu ayni zamanda tamamen Kürdlere bağlı bir şeydir. Eğer Kürdler bu ilişkileri zedeleyecek tavırlarda bulunmazlarsa gelecekte bu iki ülkenin daimi partnerleri olacaklarından kuşkum yoktur. Böylelikle Kürdlerin tarafı serbest piyasayı savunun ve uygulayan dünyanın en gelişmiş, geleceği parlak 1. dünya ülkeleri tarafıdır/ittifakıdır. Karşı taraf ise SEYTAN ÜCGENI dediğimiz; İRAN-TÜRKİYE-SURİYE ittifakıdır. Türklerin işi çok zordur. Türkler bir NATO üyesi olarak -Kürdler bağımsızlığını ilan ederlerse- yani Kürdlerin bağımsızlığına karşı Iran ve Suriye’yi desteklerlerse hapı yutacaktır. Çünkü bu üç ülkenin ABD-İSRAİL ve NATO’ya karşı şansı sıfırdır. Ben Başkan Barzani’nin yerinde olsaydım Irak’tan ayrılma hakkimi kullanır, Kürdistan’ın Güneyini bağımsız ilan ederdim. Bana göre ABD bunu şimdilik uygun bulmasa bile Kürdlere karşı savaşmayacaktı zaten. Ama belki biz aceleci davranıyor olabiliriz. Tabi böylesi bir durumda ŞEYTAN ÜÇGENİ Kürdlere dört taraftan ambargo koyacak ve Kürdleri diş dünyadan izole edecekti. Onların ABD’nin denetimi altında olduğu bir Kürd bölgesine saldırmaya cesaret edeceğini sanmıyorum. ABD çekilse bile ve onlar Güney’e saldırırlarsa eğer, aynen Kuveyt gibi olur. ABD, Berlin’in batısını yıllarca hava yoluyla destekledi. Ama Kürdler, Yahudi olmadıkları için bunu yapamayacağından Kürdlerin şimdilik bağımsızlığı ilan emeside mümkün olmuyor.
1967′de Arap-Israil savaşından sonra, MOSSAD Kürdlerle ilişki kuruyor. 1972′de imzalanan Sovyet-Irak Dostluk Antlaşması’ndan sonra, İran Şah’ı ABD Başkanı Nixon ile gizli bir görüşme yapıyor; bu gizli görüşmeden sonra CIA tarafından “Kürdistan Demokratik Partisi”ne üç yıl sonra 24 milyon dolar gönderiyor.
Barzani’nin Irak rejimine karşı ayaklandığı yıllarda ABD-İRAN-İSRAİL üçlüsü bu ayaklanmayı destekler.
Ayrıca MOSSAD Kürdlere 50 bin dolar para veriyor ve MOSSAD’in Barzani ile ilişkisi olan adamı Yaakov Nimrodi yep yeni Sovyet silahlarının Kürdlerin eline geçmesini sağlar. Bu ve buna benzer bir sürü yardımlar. Bizler tüm bu ilişkileri daha derin araştırmalı ve tartışarak bilimcimize çıkarmalı, dostumuzu düşmanımızı iyi tanımalıyız diye düşünüyorum.
İsrail’in tarihinde günümüze dek Kürdlere hiçbir kötülüğü olmamıştır. Berlin’de ölen üç PKK sempatizanı tamamen PKK’nin hatası üzerine ölmüşlerdir. Burada İsrail’in hiçbir suçu yoktur. Israil kendi topraklarına izinsiz girmiş protestoculara kursun sıkmıştır. Protestocuların Israil’in topraklarına izinsiz ayak basmaları ve ölmeleri tamamen kendi suçlarıdır.
ABD ve İsrail, ne Kürdistan’ı işgal etmişler, ne Kürdler hak aradı diye dışkı yedirmişler, ne de bayrağını, kültürünü veya dilini yasaklamış, baskı ve zulüm uygulamışlar. Kürdlerin ABD ve İsrail’e düşman olmasının tek bir nedeni dahi yoktur!
Kek İsmail Beşikçi Yahudiler ve Kürdler hakkında şöyle diyor: “Kürtler Yahudilere, Yahudiler de Kürtlere bir sempati duyuyor. Onun nedeni de şudur: İ.Ö. 722’de Babil Kralı Nebukadnezar, Filistin’e saldırdı. O zaman Kenan Diyarı deniliyordu ve orada bir Yahudi devleti vardı. O devlet ikiye bölündü ve Yahudilerin bir kısmını Babil’e bir kısmını da Kürdistan’a sürgün etti. İ.Ö. 586’da Asur İmparatoru II. Sargon tekrar Kenan Diyarı’na saldırdı. Nebukadnezar’ın saldırısından sonra geriye ne kadar Yahudi kaldıysa bir kısmı tekrar Babil’e ve Kürdistan’a sürgün ettiler. O Yahudiler asırlar boyunca Kürtlerle beraber yaşadı. Kimliklerini korudular ama Kürtler gibi yaşamaya başladılar. İsrail devleti kurulunca Kürdistan’da yaşayan Yahudilerin bir kısmı göç etti. Bir duygusal bağlılıkları var. Dünya siyasetinde İsrail çok önemli bir devlettir. O bakımından Kürdistan konusunda olumlu tutum sergilemelerini önemli buluyorum.” Kaynak: Deutsche Welle’den Burcu Karakaş’ın sayın Beşikci ile yaptığı röportaj
Ben şahsen 2009 yılına girerken Kürdlerin geleceğinin çok güzel olacağını düşünüyorum. Kürdler ABD-İsrail basta olmak üzere diğer dünya ülkeleriyle de sıkı-fıkı ilişkilere girecek, bağımsızlığa doğru yol alacaktır.
BOP Projesi Orta Doğu’nun kalkınması için çok, çok önemli bir projedir. Bu projede Kürdlere biçilen rol büyüktür.
Bütün dünya artık bilmeli ki Kürdler bu yüzyılda Orta Doğu’ya 35-40 milyon nüfusuyla demokrasi getirecek ve ileriki yıllarda da bağımsızlığına kavuşarak özgürleşecektir.
Bize düşen görev bu nihai hedef için bıkmadan usanmadan çalışmak, ABD ve Israil ve Avrupa’nın bizzat okullarında okuyup mezun olmak, Kürdistan’da hak ve hukuka dayanan en demokratik, plüralist ve özgün düzeni kurmaktır.
Alan Lezan, Frankfurt am Main, 30. December 2008