Milliyetçiler ve Komünistler!
Kürdistan’da Kürd milliyetçiler olacağı gibi komünistlerde -diğer dünya ülkelerinde olduğu gibi- sınıf çelişkileri olduğu sürece var olacağına inanıyorum. Bu nedenle komünistleri Kürdistan coğrafyasında silmek mümkün değildir. Bunların olmamasını isteyen herkesin sınıf çelişkilerini, yani ezen ve ezilenler arasındaki bütün çelişkileri yok etmesi gerekiyor.
Sosyalizmin alt yapısı kapitalizmin gelişmesi ile olur. “Bilimsel sosyalizm” bilindiği gibi kapitalizmin en son aşaması, yani kapitalizmden sonra olabilen bir düzen biçimidir. Tek tek ve feodal alt yapılı ülkelerde reel sosyalizm bu nedenle çöktü. Bunun bilinen -su an burada değinmeyeceğim- birçok başka nedenleri de vardır. Kürdistan’da zaten yarı-feodal, yarı-kapitalist yapısı gereği “sosyalizmi yasayacak kişilik” yoktur. Kısaca Kürdistan’da sosyalizm şu an mümkün değildir. Bunun tartışması elbette yapılır, fakat çok uzun ve ince bir yoldur. Önemli olan bu günün görevleridir. Kürdlerin hâlihazırda işgal, özgürlük ve bağımsızlık gibi can alıcı sorunu vardır. Bu sorun çözülmeden, kurtuluş sağlanmadan Kürdlere “sosyalizmi” dayatmak şeriat gibi çok yanlıştır. Öte yandan Kürdlerin çektikleri acılar ve bugün çözülebilecek büyük sorunları “sosyalizme” ertelenemez. Ancak Kürdistan’da sömürgecilerin işgaline son verilir ve sosyal ve demokratik devlet kurulursa ondan sonra secimler yapılır, kim ezici çoğunluğun oylarını alırsa, onlar iktidara gelir, rejimi kurar.
Bu konuda her ne yapılacaksa Kürdler arasında silah yolu ile değil, diyalog yoluyla olmalı, kardeş kavgasına tümden son verilmelidir. Politik ve demokratik yolların kapanmadığı sürece bu sorun için silaha başvurmak bir çılgınlık olduğunu düşünüyorum. Sömürgecilere karşı zor meşru müdafaa hakkı olarak kullanılmalı, ama kendi insanımıza karşı zorun her türlüsü reddedilmelidir diye düşünüyorum.
Komünist ve milliyetçilerin anlaşamadığı asıl nokta ekonomidir, yani eşit paylaşımdır. Dünyadaki bütün haksızlıkların, çekilen büyük acıların eşitsizlikten kaynaklandığı biliniyor.
Karl Marx ve Friedrich Engels, Adam Smith ve David Ricardo’ya dayanarak “kapitali” geliştirdiler ve kapitalizme hem önemli bir kaynak sundular, hem de Engels ile birlikte sözde “bilimsel sosyalizmin” nasıl olması gerektiğini derlediler. Bu düşünce reel sosyalist ülkelerde denendi fakat başarıya ulaşamadı. İlkin proletarya diktatörlüğü diyenler, sonra parti diktatörlüğü, daha sonra kişi diktatörlüğü deyip insanlara faşizm gibi baskı ve zulüm uyguladılar, büyük eziyet çektirdiler… Uzun konu…
Benim daha çok üzerinde durmak istediğim Avrupa ülkelerinde uygulanan sosyal pazar ekonomisidir. SOSYAL bir EKONOMİ eğer Güney Kürdistan’da tam uygulanırsa sınıf çelişkilerini tümden çözmez ama hem milliyetçileri hem de komünistleri tatmin edebilir. HAK-HUKUK ve ADALETE dayanan SOSYAL ve DEMOKRATIK devletin olduğu bir yerde insanlar aç susuz kalmazlar. Zaten milli burjuvazi gelişmedikçe feodal insanda sınıf bilincide gelişmez. SOSYAL ekonomi insanlarımızı cennete götürmese de belli bir refah düzeyine ulaştıracağından kuşkum yoktur, çünkü Kürdistan hammaddeleri, su ve petrolüyle çok zengin bir ülkedir.
Bu bağlamda kendi iç dinamiği ile gelişen bir milli burjuvazi sandığımızdan da çok hızlı gelişeceğine inanıyorum. Böylesi bir milli burjuvazi orta sınıfı (küçük burjuvazi) da beraberinde yaratarak geliştirecek ve böylece toplumda sükûnet sağlanabilecek, insanların büyük bir kesimi “mutlu” bir yaşam sürdürebilecektir, çünkü kimsede varoluşsal korkular artık olmayacaktır.
Almanya’da işsizlik parası yanında hasta olup çalışamayan, ya da emekliliği az olan insanlar için “Grundsicherung” dedikleri, Türkçe “Temel Güvenlik” anlamına gelen yardım vardır. İnsanların ev kirası, sağlık sigortası ödendikten sonra ayda kişi başına 410.- Euro yaşamak için verilir. Bu para bence çok azdır. Bana göre bu para en uygun 650.- Euro olması lazım. (2004)
Fakirliğin tümden yok olup olmayışı sosyal ekonominin işlerliğine bağlıdır. Burada önemli olan Avrupa’da, Avrupa halkına olan bütün olanaklar ve hakları Kürdlere de sunmaktır. Bazı insanlar bu haklardan ve olanaklardan yararlanır kendisini geliştirirler, mal mülk sahibi, hatta zengin olurlar, bazıları ise yapmaz, sosyalden aldığı para ile geçinirler. Artık bu her bireyin nasıl yaşamak istediği kişisel tercihine bağlıdır.
Ben kendim ne sağcıyım ne de solcuyum, bilakis yaşamın her alanında HAK, HUKUK ve ADALET’İN olduğu demokratik bir düzenden yanayım. Burada esas olan birinin hakkını ararken diğerine haksızlık yapmamaktır.
Alan Lezan, Berlin – 22. Temmuz 2004