Uzun Yürüyüş!
Bugün günlerden belki de en güzel bir gün. Masmavi gökyüzünde tek bir bulutçuk dahi yok. Güneş sıcak ile soğuk arası bir yerde, esen rüzgârın sesinde gülümseyip duruyor. Tam 25 derece. Sanki okyanusun kıyısında bir yerdeyim. Böylesi güzel bir güne rağmen içim içime sığmıyor. Evde durulmaz, göle gitmeliyim. Saat 14.oo. Bir muz, bir elma, su, bolca su… Başkada herhangi bir şeye ihtiyacım yok: Ben, içimdeki sesler ve doğa. Doğayı izliyorum ve göle bir çakıl taşı fırlatıyorum.
Okumak istemiyorum. Düşünmekte. Ah su içimdeki sesleri bir radyoyu kapatır gibi kapatabilsem! Rüzgârın müzik gibi sesi ve güneşin ışınları ile birlikte tabiatla yapayalnız kalsam. Olmuyor. Nedense sanki dünyanın bütün problemleri benimmiş ve bütün bu problemleri benim yalnız başıma çözmem gerekiyormuş gibi bir halim var. Oysa ben kimim? Çok sıradan bir vatandaş… Yapabilecek zaten hiçbir şeyim yok. Bana ne! Dünya isterse batsın! Umurumda mı yani?
Atıyorum bir taş daha sesiz sedasız göle ve seyrediyorum patlayan evreni. Minicik dalgalar büyük bir hızla galaksiler gibi birbirinden ayrılıp pes peşe büyüyüp gidiyorlar. Bir insanda göldeki bir taş gibi bir topluma dalgalar saçabilir. Ama hepsi de bu kadar. Bir insanın bir toplumu değiştirmesi mümkün değildir. Bir toplumun değişmesi için tek tek insanların kendi yaşamını değiştirmesi gerekiyor. Bunun bilincindeyim ve belki de bu nedenle çaresizim ve kendimi oldukça düşüncelerimle yalnız hissediyorum. Birkaç kişinin aynı düşüncede olması, başka yasamak istemesi milyarlarca diğerlerini nasıl etkileyebilir? Ama yine de karamsar değilim. İnsanlar zeki hayvanlardırlar. Problemler büyüdükçe, herkes aynı bir gezegende olduğumuzu anladıkça, var olan bütün sorunların tek tek kişi, parti, grup ve örgütlerin çözemeyeceğini anladıkça, belki bir gün hepimiz bir masaya oturur, neden bir milyarı aşkın insanın aç susuz yaşaması gerektiği, neden tabiatı tahribat ettiğimizi, neden milyarlarca dolar silahlanmaya/savaşlara harcadığımızı da hep beraber tartışır, anlamaya çalışır, çözümler buluruz.
Bazı insanlar sanki bir dünyamız değil, daha bodrum katında on dünyamız varmış gibi davranıp hareket ediyorlar. Ki bunların büyük çoğunluğu dünyada en iyi eğitimi almış insanlardır. Şaşırıyorum doğrusu. Bir ABD, Avrupa, Rusya ve Cin yöneticilerini nasıl dünyadaki açlık, susuzluk, çevre kirliliği ilgilendirmiyor ve daha onlarca başka problem? Bunca problem varken bunlar nasıl günübirlik yaşayabiliyorlar, sadece kendi çıkarlarını düşünüyorlar, dünyayı, evreni değil de ülkelerini ve partilerini görüyorlar ve onları daima ön plana çıkarıyorlar?
Dünyada insanlarımız açlık ve susuzluktan, baskı ve işkencelerden can çekişirken bunlar da vicdan azabı diye bir şey yok mu? Doğrusu yukarıya doğru milyarları sonsuz olan dünyanın en zenginlerini (6 bin aile) düşünüyorum. Anlaşılan bunların dünyası gerçekten o kadar değişik ki, hırs, sah-şöhret bunları o derece köreltmiş ki, kendilerinden başka hiçbir kimseyi görmüyorlar. Dünyada yedi milyar insan değil, sanki sadece onlar yaşıyor gibi bir durum söz konusu. Kimsede bu ufacık azınlığa dur demeye cesaret edemiyor.
Tabiatın güzelliğini seyredeceğime 20. yüzyılda olanları düşünüyorum;
20.yy insanlığın belleklerine kanlı ve karanlık bir yüzyıl olarak geçti. İki büyük dünya savaşında 50 milyonu aşkın insan hayatını kaybetti, yüzlerce şehir bombalanarak tahrip edildi, büyük acılar çekildi. Nagazaki ve Hiroşima’ya atılan atom bombaları beklide en dehşet vericilerin dendi. 20.yy insanlık tarihinde en çok yerel savaşların olduğu bir yüzyıldır. Bu savaşlar halen yer değiştirerek devam ediyor, durmak bilmiyor. Bakalım 21.yy nasıl geçecek?
Tüm bu olumsuzluklara karşın 20.yy’da bilim ve teknolojide büyük devrimler oldu. 1957’de uzaya yerleştirilen ilk uydu INSAN ve DÜNYA arasına yeni bir ilişki kurdu. İnsanlar sadece bir gezegenlerinin olduğunu kavrayarak, global düşünmenin önünü açtılar.
Globalleşme akan su gibi tarihin bir gidişatıdır. Kimse onu durduramaz. İnsanlar arsındaki suni ve kafalardaki sınırların, ön yargıların kalkması, kültür ve sanatın globalleşmesi arzuladığımız gelişmelerdir. Fakat sermaye ve sömürünün örgütlü globalleşmesi insanlık açısından durdurulması gereken büyük bir tehlikedir.
Bu günün dünyası sadece globalleşme, de regülasyon, individüalizm ve dijital değildir. Dijital kapitalizm global ve total deniliyor. Bu modern sömürü ve sömürgeciliktir. Kimileri ise nazikçe bu yeni sömürü-ekonomi bilimine “New Economy” diyorlar. Hâlbuki yeni olan herhangi bir şey yoktur. Olan modern barbarcılıktır. Sosyal Devlet dünyanın her yerinde olmalıdır.
Su an dünyada 7 Milyara yakın İnsan yaşıyor. Bu sayı 2025 yılında 8,5 milyara yükselecek. Gelecekte şehir halkı 2,5 kere köy halkından daha hızlı gelişecek. Doğan çocukların üçte ikisi şehirlerde doğacak. Köyler yok olurken şehirler insanlar ile dolacak, milyonluk şehirler çoğalacak, dünya kocaman bir şehir olacak. Buna karşın Uzay-Bilim-Teknoloji-Tıp-Gen’de inanılmaz derecede gelişmeler saklanılacak. Fakat tüm bunların gelişimi yukarıda da belirtildiği gibi bizi bekleyen felaketten ve günden güne büyüyen sosyal problemleri çözemeyecek. Bu Problemler hepimizin olduğu için ancak ve ancak hepimiz hep beraber çözebiliriz.
Yerelden Evrensele
Dünyada olan birçok şey Kürdistan’ı kuskusuz etkiliyor. Fakat Kürdistan’da olan birçok şey dünyayı etkilemiyor. Kürt Ulusal Hareketi karakteri gereği uluslararası olmasına rağmen ilkin Orta Doğu ve sonrada dünyayı etkileyecek niteliğe daha bürünmemiştir. Hâlbuki Kürd Ulusal Hareketi kendini yeniden ve yeniden yapılandırarak ilkin Orta Doğu’da sonra dünyayı etkileyecek bir örnek hareket haline gelebilir. Bence bunun koşulları vardır. Asil önemli olan bir Doğu hareketi olan Kürd Ulusal Hareketi’ni Batı ile birleştirmektir. Yani örneğin Kürd hareketi emperyalist/kapitalist sisteme karşı değil de onun ile uzlaşarak yeni adımlar atabilmeli, asil onlar ile hem Kürdistan sorununu hem de Doğu ve Batı’nın sentezi olacak yepyeni dünyada esi görülmeyecek bir toplum yaratabilmelidir. Böylesi bir HİPER Toplumun olanakları Kürdistan’da vardır. Kürd toprakları su, petrol ve diğer maden kaynakları ile oldukça zengin bir ülkedir. Kürd Ulusal Hareketi, ABD ve Israil ile uzlaşarak her iki tarafı tatmin edecek çözümler aramalıdır. Bu yapılırsa eğer Kürdistan’da olan her şey Orta Doğu’yu etkileyecektir. Orta Doğu’da olan her şeyde dünyayı etkileyebilir. Bu bağlamda Kürd Ulusal Hareketi’nin misyonu sandığımızdan da önemli ve büyüktür, çünkü Orta Doğu’ya örneğin demokrasi Kürdler üzeri gelecektir.
Kürdistan pazar birliğini de sağlayıp, kapitalist sisteme entegre olmasını sağlamak, çağdaş Batılı ekonomik sosyal değer ve gerçekler olan serbest piyasa ekonomisi, hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik sistemi savunmak, düşünce özgürlüğü, insan hakları, kadın hakları ve özgürlüğü, can güvenliği, mal-mülk, hak-hukukun güvence altına alınması, kültürleştirilmesi Orta Doğu’yu sarsacak ve Kürdistan’ı dünyada örnek bir ülke haline kuskusuz getirecektir.
21.yy’da despotizm, oligarşik yönetimler son bulabilir…
Kürd partileri iktidar kavgasını bir kenara birikip ortak bir platformda, Ulusal Kongre’de birleşmelidirler. İşte bu “bağımsız Kürdistan” demektir. %75’i örgütlü olmayan Kürd’ü askeri, siyasi, ekonomik ve kültürel örgütlemek zaman alacaktır. Uzun bir yürüyüşün daha başındayız. Karamsarlığa kapılmadan hedefe doğru bıkmadan usanmadan yürümek ve yine de yürümek.
21.yy Kürdün yüzyılı olacaktır. İster 20, isterseniz 30, isterseniz 40….50 …sene deyin. Kürdler bu yüzyılda köleliği yenecek, her parçada belli bir statü elde edecektir. Benim şahsen buna inancım tamdır. Tam bağımsızlık olmasa da en azından otonomi (özerklik) federasyon vb. gibi ara statüler mümkündür.
Alan Lezan – Berlin, 09 Kasım 2005, 19:00