Monolog Değil, Diyalog Olmalıdır!
Özgür ve Bağımsız Kürdistan’ın yolu birliktir dedim, belki de Kürdleri birleştirmek en zor iştir ama birlik ve dolayısıyla kayda değer bir güç olmayınca kim bizi muhatap alacak?
Sosyal medyaya bakıyoruz hakaret ve küfür, demagoji ve dedikodular. Neden tüm bunlar? İnsanın en büyük özelliği konuşma sanatıdır. Bizi birbirimize düşman eden nedir? Neden biz birbirimizle uzlaşmanın yollarını aramıyoruz, güzel güzel tartışmıyoruz, hep bağırıp çağırıyoruz? Birbirimize ilgi duyacağımıza, yakınlaşacağımıza habire küfür edip duruyoruz? Ayıp değil mi? Başka düşüncede olmak neden kötü veya suç oluyor? Diyalog kadar güzel bir şey mi var? Yoksa tek kutupluluk, tek tip insan, diktatörlük mü istiyoruz? Böylesi toplumlar peş peşe gümbürtüye gittiler ve büyük acılar çekildi. Bir insanın başka düşüncede olması kadar doğal bir şey yoktur. Diktatörlükler, tek tip insan yaratmak kadar kötü bir şeyde yoktur.
Tartışma tarzını kültürleştirmeli, diyalogun önünü tamamen açmalıyız diye düşünüyorum.
Benim ailemde örneğin misafirler gelince hakaret ve küfür etmiyorlar ama sanki her birisinin elinde bir megafon varmış gibi bağırıp çağırıyorlar. Benim on yaşındaki tatlı yeğenim Arda, ben ve abimin yaptığı bir tartışmaya; “Anne Alan amca ile baba niye dövüşüyorlar?” diyordu. Annesi de: “Oğlum bunlar dövüşmüyor, tartışıyor” diyordu.
Misafirlerden bahsettim, herkes söz hakkı almak için bağırıp duruyor. Yani birbirlerini aslında dinlemiyorlar, karşılıklı iddialar da bulunuyorlar ve zorla birbirlerini ikna etmek istiyorlar. Örneğin ben burada sadece fikir belirtiyorum. İsteyen istediğini alır. Bu yazdıklarım elbette herkesin hoşuna gidecek diye bir şey olamaz. Prensipten başka görüşte olamayız ama eğer başka görüşteysek -ki hep aynı görüşte olmak mümkün değil, zaten aynı görüşte olsak tartışma olmaz- o zaman görüşümüzü karşımızdakinin onurunu incitmeden ve rencide etmeden dile getirmeliyiz diye düşünüyorum. Yani sorunu hep beraber kavramaya çalışmak, sohbet ederek belli şeyleri bilince çıkarmak gerekiyor. Doğada, dünyada ve evrende olan her şey mutlak değil rölatiftir. Tabii bir taş taştır, bunu kimse inkâr edemez, hepimiz bir taşın taş olduğunu biliyoruz, görüyoruz, hissediyoruz vesaire, bu nedenle varlığını kabul ediyoruz, belki de bu konuda hemfikiriz. Fakat birçok şey böyle bir taş berrak değildir. Tartışma berrak olmayan bulanık düşünceleri ve olguları berraklaştırmak için yapılır ama hakaret ve küfür, aciz, yani güçsüz ve aptal insanların çaresizlik karşısında kendini tatmin etmek için başvurduğu çirkin bir yöntemdir. Güçlü ve kendine güvenen insanlar asla hakaret ve küfür etmezler. Diğer bir deyişle “düşüncesi” olmayanın küfürü olur!
Bence herkes olaylara çok detaylı ve çeşitli perspektiflerden bakmalıdır. Bu gün eğer Barzani’nin gözlüğü ile dünyaya bakıyorsak, yarında Talabani veya Burkay’ın gözlüğünü takmalısın. Ve göreceğiz ki hepsinin de kendisine göre doğruları veya yanlışları vardır. Asıl önemli olan onların uzlaşacağı ortak noktasını bulmaktır. Almanlar buna “Die goldene Mitte” diyorlar. Yani o Aristoteles’in bahsettiği „Altın Orta”.
Politikada esnek olmak zorundayız.
Kocaman bir Kürdistan davası varken biz ceviz kabuğunu doldurmayacak meseleler üzerine kıyamet koparmak, boş yere hakaret ve küfür edip karşısındakinin onurunu incitmek bir Kürd insanına yakıştırmıyorum.
Herkes şunu iyi bilmelidir: Neyi tartışırsak tartışalım, Kürdistan’ın çıkarları, yani ULUSAL çıkarlarımız yöresel, dinsel, ideolojiksel vb. her şeyin üstündedir. Ben bu partide, sen başka partide olabilirsin, dolayısıyla aramızda ideolojik vb. görüş farklılıkları olabilir. Bu demokrasinin bir gereğidir. Ama düşmana karşı savaş dediğimiz an ideolojiksel, dinsel, yöresel düşünceleri bir kenara bırakıp İTTİFAKA gidip aynı cephede savaşmak zorundayız.
Örneğin Rusların Almanya’yı işgal ettiğini düşünelim. Almanlar ne yapar? Sağcısı solcusuyla, dincisi ateistiyle, komünisti, hırsızı, pezevengi, muhafazakârı ile işgal sona erene kadar Ruslara karşı savaşırlar. Tabi bunu- Almanya Rusya’yı işgal etse- Ruslarda aynısı yapar çünkü bu halklarda ulusal bilinç vardır.
Bizim ülkemizde işgal edilmiştir. O zaman daha neyi tartışıyoruz? Ülkemizde İşgal sona erdirilinceye kadar, hepimizin, ama hepimizin ülkemiz özgür olana dek, belli bir statü elde edene dek mücadele etmemiz gerekiyor. Ülke sömürgecilikten ve işgalden kurtulduktan sonra demokratik bir toplumda herkes istediği gibi şiddette bas vurmadan düşüncesini dile getirebilir. Secimler yapılır, kazanan ülkeyi yönetir, tıpkı Güney Kürdistan’da ve diğer demokratik ülkeler de olduğu gibi.
Alan Lezan, Berlin 14. Temmuz 2004