Progressif Kürdistan İnsanı!

MIMESIS antik cağda sanatçıların tabiatı kopyasına, platonik felsefede Methexis (kopyanın kopya edilen öz ile karşılaştırılması), yani bir düşünceyi, kişiyi veya karakteri taklit etmeye, daha doğrusu incelemeye denilir. Biz buna tabiata bakarak hareket etmekte diyebiliriz.

İnsanlar doğanın çocukları olduğuna göre, nasıl ki bir çocuk annesinin dilini taklit ederek öğreniyorsa, insanlarda öyle doğayı taklit ederek, daha doğrusu inceleyerek kültürleşiyorlar.

Eğer bir konuşma kültürünü örnek alırsak, konuşanlar olduğu için konuşmayı öğreniyoruz dersek yanlış değildir. Konuşmak eylemi ya da kökü içimizde ikamet ediyor sonucuna varabiliriz.

TELEOLOJI yunanca TELOS = Son; hedef, amaç, gaye anlamına gelirken, belirlenen bir düşünce dâhilinde hareket etme, olayları yorumlama mantığıdır.

PROGRESSIF insanlar bu iki terimin (MIMESIS + TELEOLOJI) birleşimidirler.

Buna karşı DOGMA, [lat. dogma, yunanca; dógma] dediğimiz, sadece bir görüsü mutlak gören ve onun „DOĞRU” olduğunda direten insanlara denilir.

Yukarıda da belirtildiği gibi DOGMA dediğimiz “TEKTIP” insanlar kendi açısından „DOĞRU” gördükleri düşünceyi mutlaklaştırarak o düşüncede ömür boyu diretirler. Bunlar tabiatı gereği gericidirler. Bazılarının kendilerine “solcu” veya “ilerici” demeleri hiçbir şeyi değiştirmiyor. Bilindiği gibi OLMAK ile OLMAK ISTEMEK arasında çok fark vardır, tıpkı SÖYLEMEK ve YAPMAK gibi.

Yıllardan beri ismiyle olup cismiyle olmayan 30’u aşan örgütçüklerin şefleri feodal gururlu, yolunda direten, sadece „dönek” denilmesin diye dediğim dedik, çaldığım düdük, çokbilmişlik ve haklı çıkmışlık, “ya ben, ya hiç” mantalitesini bu gerici feodal karaktere bağlayabiliriz.

Bu mantalite feodalizmin ve din ideolojisinin insanlarımız üzerindeki en büyük etkisidir dersek yanlış olmaz.

Feodalizmin etkisinde kalan Orta Doğu toplumunun insani EMOSYONAL, yani DUYGUSALDIR. OLAYLARA BILIMSEL, daha doğrusu Mimesis’in prensiplerine göre DOGAYI INCELEYEREK değil, duygusal, dogmatik yaklaşırlar. Feodal gururları göklere değerken, görüşleri kutsaldır toz kondurulamaz. Ufak bir şey söylediğinizde, sizi dinlemeksizin hemen savunmaya geçer ve ana-avrat küfrederler.

Siz eğer; „Ben yarın Kerkük’e gideceğim,” derseniz, onlar hemen Amed’e hiç ayak basmadıkları halde; „Amed’e niye gitmiyorsun? Amed daha güzeldir!” der ve seni Amed’e göndermek için uğraşıp dururlar.

Hatasız kulun olmadığını her gün söylerler, ama hatalarını hiç kabul etmezler. Oysa hatasız öğrenme hiç olur mu? Tecrübe denilen şey hatalar kütüphanesi değil mi?

Feodal gururumuz bunları dahi kabul etmemizi engelliyor.

Herkes ayni şey hakkin da yağmurlu ve güneşli bir günde değişik karar vereceğini biliyor. Kürd insani eğer yağmurlu bir günde “A” demişse, güneşli günde de “A” diyecektir, yeter ki kimse ona dönek demesin. Cağ, ya da somut koşullar değişmiş onları ilgilendirmez. Onlar cağa değil, cağın onlara uyması lazım.

Tüm bunların olmaması için güneşli ve yağmurlu günleri beklemeden habire atıp tutarlar. Çok biliyorlar ya, muhakkak haklıda çıkacaklar. Bilmedikleri şeyleri en iyi biliyorlarmış gibi en çok konuşanlar onlardır. Sabahtan aksama kadar burjuva ve emperyalizmden bahsederler, fakat bunlar hakkında herhangi bir araştırmaya girmez, detaylı bilgi edinmezler. En çok uğraştıkları ve kendilerine karşı büyük savaş verdikleri karşı görüşte olanlardır. Öyle ki bu kişiler onların baş düşmanı gibidirler. Toplumun hemen hepsi bunların bas düşmanı olmuşken, bunların asil düşmanı olması gereken sömürgeci güçler artık unutulmuştur.

Bu örnekler zinciri uzayıp gidiyor…

Teknolojinin muazzam geliştiği kapitalist toplumların insani ILK insan gibi RASYONELdir.

İlk insan MİKRO düşünürken,  „modern insan” MAKRO düşünmeyi öğrenmiş, kendisini her türlü ideolojiden arındırarak  „PROGRESSIF”leşmiştir.

Rasyonel düşünce PROGRESSIF olduğundan kapitalizmin motorudur diyebiliriz. Onlardaki bilim ve tekniğin gelişimi bu yüzdendir. Rasyonel düşüncenin hüküm sürdüğü medeni toplumlarda dogmatik insan yok denecek kadar azdır. Eğer birisi düşüncesini açıkladığında, bağırıp çağırmak, hele hele küfür etmek gibi şeyler olmadığı gibi, hemen savunmaya geçmekte yoktur. İki dinlenilir, bir söylenilir. Diğerini anlamak, ona göre görüş belirtmek, kişisel ve duygusal olmamak olmazsa olmazdır.

İlle de ikna veya kişi kazanma diye bir şey yoktur. Tartışmanın özü değiş tokuş, güzel sohbettir. Herkes MANTIKLI konuşmaya özen gösterir.

Bilindiği gibi antik cağda „DOĞRU”yu bulmak için görüş ve karşı-görüş metodu kullanılıyordu. Burada biri “A” derken, diğeri “B” diyor, amaç “C”dir. Buna sonra TEZ ve ANTI-TEZ, bunlardan oluşan sonuca da SENTEZ deniliyor. Bu sonuca „orta yolculuk” değil, ORTAK YOLCULUK, Teleolojideki ulaşılması gereken HEDEF de diyebiliriz.

RASYONEL Bati insani „robotlaşmışken,” DUYGUSAL Orta Doğu insani körleşip “fanatikleşmiştir.” Bunların sentezi her türlü ideolojiden arinmiş ve robot olmayan BILIMSEL, SOSYAL ve AHLAKLI insandır.

FEODALIZM ve KAPITALIZMIN sentezi onların karışımından oluşan bir insan değil, tam tersine kendisini o ikisinden arındırmış veya onların tecrübesinden oluşmuş kendi başına YENI bir TEZ olarak ortaya çıkıyor. Yani feodalizm ve kapitalizmden oluşan YENI INSAN hem o robotik dediğimiz insani hem de fanatik olanı çürütmüş, yeni olan SOSYAL, BILIMSEL, AHLAKLI ve PROGRESSIF insandır diyebiliriz.

Bu bağlamda PROGRESSIF insanlar SÖYLENENE değil GÖRDÜKLERINE inanırlar. Tıpkı HUKUKTAKI gibi. Suçu ISPAT edilmeyen suçsuzdur! Hukukun RASYONEL toplumlarda işlemesinin nedeni de budur, çünkü BILIME dayanıyor. Hukuk, birey-toplum-devlet ilişkilerinde ortak iyilik ve ortak menfaati gözetir.

ELESTİRİ ve ÖZELEŞTİRİYİ doğru uygulayan Batı toplumları muazzam gelişmişler. Her eleştiri YIKICI değil, YAPICI olmalıdır. Orta Doğu insani eleştiri yapmasını bilmediği için, eleştiri adi altında bolca hakaret ve küfür eder. İnsanın gelişimini engelleyen hakaretler, küfürler, dogmatik düşünceler, aşağılayıcı ve yıkıcı eleştiriler ve buna benzer her davranış bu acıdan yapmamaya özen gösterilmelidir.

Görüş belirtmek, ya da eleştirmek demek, başkalarına hakaret yapmak demek değil, bilgi aktarma veya sağlama temelinde olmalıdır. Hem kendini hem karsısındakini geliştirme eylemi eleştiri-özeleştirinin özünü oluşturur. Bu anlamda mutlak hiçbir şey olmadığı için, herhangi bir teori, ideoloji veya görüşte diretmemeye özen gösterirken, her şeyi SORGULAMAK, KUSKULU OLMAK temel alınmalıdır. İlk etapta karşı görüş ne olursa olsun, SAYGI GÖSTERMEK gerekiyor. Saygısı olan, saygıda muhakkak görecektir.

Eleştiri aynı zamanda bir insanı, bir konuyu, bir yapıtı, doğru ve yanlış yönlerini bulup göstermek ereğiyle inceleme işidir. Eleştiri sözcüğü eleştirmek eyleminden türemiştir. Böyle bir inceleme sonucu genellikle yanlış görülenleri belirtme işidir.

Beni yapıcı eleştiren herkesin kulu kölesi olurum…

Sevgi dünyayı dönderiyor. Sevginin olmadığı yerde kan gövdeyi götürüyor. Bu doğrudur, fakat herkesi sevmek gerekli olmadığı gibi mümkünde değildir. Boyu, tipi, hiçbir şeyi hoşumuza gitmeyen insani sevmeyeceğiz, kabullenmeyeceğiz, fakat ayni toplumun insani olduğumuz için, birbirimizin düşüncelerini hoş görmesek de, tahammül ederek, ORTAK talepler için birleşmemiz zorunludur… Sonuçta hepimiz aynı ülkenin çocukları ve aynı yolun yolcusuyuz. Gemi batarsa hepimiz birlikte batarız!

İnsanlarda bilindiği “sevgi, kıskançlık, bencillik, nefret, hırs, gurur, kibir, küstahlık, şehvet, arzu, öfke, intikam, korkaklık, bilgisizlik, dürüstlük gibi birçok özellik vardır. Şimdi haklı olarak diyeceksiniz ki; “SOSYAL, BILIMSEL, AHLAKLI ve PROGRESSIF” insanın olması mümkün değildir, çünkü insanı “insan” yapan bu özelliklerdir ve insanlar hiçbir zaman değişmez! Bu özelliklerin olmadığı insan, insan değil, ilahidir.

Evet, çok doğru! Bana göre bazı insanlar doğası gereği iyidir, bazı insanlar ise kötüdür. Bu nedenle kötülüğü tümden ortadan kaldırmak mümkün değil ama iyi bir eğitimle “kötü insanları” minimal düzeye getirebiliriz. Kürdistan’ı güllük gülistanlık yapmak zaten mümkün değil ama burada önemli olan eleştiri kurumunu çok iyi uygulamak ve kültürleştirmektir. İnsanı “insan” yapan en önemli özelliklerden birisi insanın öğrenme kabiliyetidir. Ezberci, elleyici değil de, güzel bilimsel, objektif bir eğitimle çok “iyi” insanlar yetiştireceğimize inanıyorum.

Biz Batı halkına olan bütün olanakları Kürdlere de sağlarsak -ki bu mümkündür- ondan sonra birey her şeyiyle özgür olduktan sonra kim ne yaparsa yapsın, isterse eşekler partisini seçişinler umurumda değil.

Batı ve kapitalist toplum deyince, onların iyi yönlerine sahip çıkarak geliştirmek, kötü yönlerini onlara bırakmak gerekir diye düşünüyorum. Öyle ki, Kürdistan kendine has özgün bir toplum olsun!

Alan Lezan, Berlin – 18. Subat 2006 23:20:49:

 

%d blogcu bunu beğendi: